Her şeyi bilirsiniz; lüferi de, palamutu da, uskumruyu da…

Her şeyi bilirsiniz; lüferi de, palamutu da, uskumruyu da…

Arkadaş, televizyonda geziyorum, aslında uzun zamandır bakmamıştım. Açtığım her kanalda, ellerinde sopayla bir şeyler gösteren insanlar var. Dün de aynı adam, hatta çocuk programlarında bile, evlilik programlarında da o adam! Serdar Ortaç’tan Erbil’e kadar, hepsinde o adam var.

Adam İran’ı benden iyi biliyor; kravatlı, elinde tesbih, tam bir Mahzun Karaca tiplemesi, Jet Fadıl bakışlarıyla elinde sopayla “savaş yaklaşıyor” diyor. Nemlizade dizisindeki hırsız çetesi gibi, hem camide hem de Hüsnü Baba’nın evini soyuyor…

Şaşırdım mı? Hayır! Arkadaşı aradım; “Ne olmuş? Bu adam her yerde!” dedim. Dün senin yazdıklarını kendi adına söylüyordu.” Arkadaş da “Sırtım ağrıyor” dedi, “Bir türlü vize alıp geleceğim” diyor. “Ya ne oldu bu güzel ülkeye?” diye sordum. “Neden herkes çıkmaya çalışıyor?” O da “Durumu görüyorsun” dedi. “Sopalı adam her yerde; bize yer kalmamış. Kopup gelmem lazım!” dedi. “Üzülme,” dedim, “daha önce de kendi adlarına yazdırdığı makaleleri vardı ya, onu da zekat gibi almış, yemiş.”

“Savaş geliyor” dedi. Dedim, “Ne savaşı? Merak etme, bir şey olmaz. Toros Dağları’ndaki ateş hala yanıyor; o çadırda hala bizden biri var mı?” Bilmem dedi, “Olsa bile çok yorgun ve bitkin…”

Televizyonu yine açtım. Sopalı adam her yerde, ağzı laf yapıyor. Partisi değişmemiş, vatan millet Sakarya derken bütün alanı kendine kapatmış. Dedim “Ya boş ver, Almanya’da işine bak, sende bir ev olsaydı, paran olsaydı, işi bitirmiştin. Biraz makyaj, biraz şov yapsaydın, şimdi sopa senin elindeydi; bağıra bağıra strateji konuşur, Putin’in tatlılığından, Esad’ın şirinliğinden dem vurur, Doğu Perinçek’i överdin, bir türlü ekmeğini çıkarırdın.”

Savaş kapıda, yeni projeler var, Ortadoğu değişiyor. Peki biz? Değişmedik mi? Bir baksanıza, komple değişmişiz! İhsan Oktay Anar’ı sokakta tanımıyoruz, Serdar’ı, Erbil’i, herkese para dağıtan o adamı, uçan deliyi, Caner’i, Esra Erol’u, evlilik programlarını hatırlıyoruz.

Savaş geliyor ama Abzas Media umurumuzda mı? İki fotoğraf Tebriz’de yapıştırdınız, iş biter. Demir yumruk, sopa yanına gelir; her şey güzel olur. İstediğinizi yaparız, sopa da bizde, boru da bizde. Eleştireni iki yaftalamayla bertaraf ederiz. Pezeşkiyan bizi kurtaracak ya, derin stratejiler uzmanı Davutoğlu’na da sopa veririz. Şehriyar’ın dediği gibi, “burkalım mescidi, kiliseye gidelim…”

Savaş geliyor, sınırlar değişecekmiş. Hangi sınırlar? Biz kendi aramızda sınır koymadık mı? Sopalı beye sormak isterdim; sürekli yaralarımızı gizlemek zorunda mıyız? Sürekli beyin göçünden konuşmayalım mı? Durum vahim! Trump kardeş de gelmiş, hepimizi satın alacakmış, köleler gibi sopa altından geçeceğiz! Bu muydu kaderimiz? Bilmem ama her şey sopayla olmuyor. Her şeyi bilen kardeş, Toros Dağları’nda o çadırda hala yanan bir ocak var. Gelse ne yazar, gelmese ne yazar? Yeter ki Sultanahmet’te Erol abi “Şükür” desin, deniz kenarında keyfini sürsün. Biz daha ne istedik ki? Yeter ki Beşiktaş kazansın; yeter ki annemi havalimanında beklerken simitçi dayıya sopayla değil, “Mutlu musun?” diye sorabilelim. Yeter ki Kadıköy vapuru durmasın…

Reza TALEBİ

Benzer Yazılar

Bu yazımda yarım kalsın, senin gibi, Bizim gibi…

Elimde değil, kendimi her fırsatta Ahmedinejad’ı öven bir taksi şoförünün yanında buluyorum. Şöyle yaptı, böyle yaptı; Amerika’ya kafa tuttu, falan filan… Usulca arabadan iniyorum ve “Kaç para oldu, abim?” diye…

BİZİ HİÇ SEVMEDİNİZ Kİ…

Ne Bahçeli ile, ne Özal ile, ne de Reis-i Cumhur ile işim var; ne de başka biriyle… Geldiğimden beri tantunici dükkânında çalıştım, aha, Ahmet’i hatırladım. Ondan önce de sebze ve…

Gözden Geçirmek İsteyebileceğiniz İçerikler

KAZ DAĞLARI İÇİN SİYASİ SEFERBERLİK ŞART

KAZ DAĞLARI İÇİN SİYASİ SEFERBERLİK ŞART

Her şeyi bilirsiniz; lüferi de, palamutu da, uskumruyu da…

Her şeyi bilirsiniz; lüferi de, palamutu da, uskumruyu da…

Türk Devletleri Teşkilatı’nın bayrağı değişti

Türk Devletleri Teşkilatı’nın bayrağı değişti

RUMLARI “ÇILDIRTAN” FOTOĞRAF!

RUMLARI “ÇILDIRTAN” FOTOĞRAF!